9/14/2014

TEK RENK TAG


TEK RENK TAG                 

Merhaba!

Ben geldim, bir tag ile geldim. Sanırım bu bloglar arasında katılacağım ilk tag olacak. Yani, bilmiyordum böyle bloglar arası şeyleri. Yavaşça öğrenmeye başladım, Yiğit ile Eren abinin katkısı büyük tabi…

 Neyse, bahsettiğim tag; Tek Renk Tag.

Bu tag’de, bir renk seçiyoruz ve bu renkteki kitaplarımızı, sorulara göre ayırıyoruz. Kitapella’nın başlatmış olduğu bu tag’de sekiz soru var. Soru cevap şeklinde de aşağıda yer alacaklar. Ben hazırım, siz de hazırsanız, başlıyorum. –Normalde video çekip atmam gerekiyordu ama ben tam altı video denemesinden sonra yeter, diyerek, çekmekten vazgeçtim. O yüzden de yazıyorum. Daha kolay mı? Tartışılır.-

 Ben beyazı seçtim.

►Sorularımız:

 

☻Bu renkte aldığım son kitap?

 Bu renkte aldığım son kitap, Kalp Yalnızca İçeriden Açılan Bir Kapıdır. Jan-Philipp Sendker’in ülkemizde basılan ikinci kitabıdır. İlk kitabını birazdan sorulardan birine cevap olarak da tanıtacağım zaten.

Bu kitabı en son almam gibi, henüz okumadım da. Okunmayı bekleyenler listesinde öyle duruyor. Çünkü hala HKKŞS’in etkisinden çıkamadım. Buna da değineceğim birazdan.

☻Kapağında yüz resmi bulunan bir kitap?

 Ihm, sanırım bunun cevabı Sami Sülük’ün 1990 basımlı İki Yüzlü Gerçek adlı kitabı. Cem Yayınevinden çıkmış ve doksan basımlı olduğu için bulunması zor bir kitap olabilir arkadaşlar. Ben de annemin kitaplarından okuduğum için kolaydı.

 Kitap, Almanya’ya iş için giden bir adamı anlatmasının yanında öyle güzel bir dille yazılmış ki kopamıyorsunuz… Ana karakterimizin tanıdıkları ve arkadaşlarının halleri olaya heyecan ve eğlence katıyor. Bence bu kitap okunmaya değer bir kitap. Mutlaka bulup okuyun derim.

☻Ana karakterini çok beğendiğim bir kitap?

 Sanırım bunun cevabı, henüz okumama rağmen David Nicholls’ün ülkemizde basılan üçüncü kitabı, Medcezir olacak. Daha çok tanıtım bültenindeki yazının çekiciliğine aldığım bir kitaptı. Ve ben o tarz şeyleri severim. Tanıtım için bir dış bağlantı bırakabilirim. Ama kitap hakkında kendi yorumumu uzun zaman sonra, belki. Söz vermek istemem.

 

 

☻Filmi çıkmış ya da çıkacak olan bir kitap?

 Kütüphanemde ya da kitaplığımda, ne demek isterseniz, hiç filmi çıkmış ya da çıkacak olan beyaz kapağa sahip bir kitap yok. Ama dizisi olan bir kitap var. Dizinin gerçek kahramanının kaleminden dökülmüş bir kitap var. Okuyanus Yayınlarından çıkmış olan Paul Ekman’ın Yalan Söylediğimi Nasıl Anladın?!, adlı kitabı. Lie To Me adlı dizinin gerçek kahramanıdır kendisi. Lie To Me, hatırladığım kadarıyla FOX’da –Yabancı ülkelerde- yayınlanan bir diziydi. İnsanların nasıl yalan söylediklerini, yalan söylediklerindeki yüz mimik ve hareketlerini inceleyen bir kitap ki okuyun abi okuyun! Diziyi de izleyin çünkü cidden çok şey katıyor.

☻Bu renkteki favori kitap kapağınız?

 Tartışmasız, Her Kalp Kendi Şarkısını Söyler. Şu kapaktan daha iyi bir beyaz renkte kapak bulamazsınız. Cidden, kaliteye bakın! Bu kitap hakkında daha önce yorum girmiştim ama onu düzenleyeceğim. Çünkü kitabın ne olduğunu anlayamadığım bir zamanda, saçma düşüncelerle yazmışım, ikinci kez okuyunca, inanın kalitesi daha da gün yüzün oluyor kitabın.

 Kitapçıda, gelen gidene tavsiye ettiğim bir kitaptır. Ve hep de edeceğim…

☻Beklentilerimi karşılamayan bir kitap?

İnanmayacaksınız  belki ama son zamanların en çok okunanlar listesinden düşmeyen yazarının ülkemizde henüz basılmış son kitabı; İlk Aşk. Bu kitaba bu ismi yakıştırmıyorum çünkü cidden çok kötü. An Abundance Of Katherines’i İlk Aşk olarak aksettirmek bana garip geldi.

 JG, genç edebiyatında ve gençler arasındaki iletişimde şüphesiz en iyilerden oldu. Karakterleri bizden seçmesi, diyalogların güzelliği ve kahkaha atmamıza sebep olan şeyler. Ama o kurguya, o son yakışmış mı hiç? Olmamış. Bu kitap hakkında eğer yorum girersem eğer yerme çoğunluklu olacak, girmiyorum ondan dolayı.

 Dediğim gibi, beklentilerimi hiçbir şekilde karşılamadı…

 ☻Bir seriye ait olmayan kitap?

 Bunun içinse, Türkiye ve dünyada fantastik edebiyatla gündemde olan ama nedense değişiklik yapıp romantik kurgusunu Türkiye’ye telif haklarını vermek gibi bir şey yapan –bu cümleyi ben de çözemedim.- Jennifer L. Armentrout. Gel sen Melez Sözleşmeleri’ni, Lux serisini yaz, sonra bu bizi doruğa taşısın, sonra Dex Kış Güneşi’ni yayımlasın, düşelim… Olmadı… Henüz kitabı tamamıyla okumuş değilim. Okumak için de hevesli değilim. Çok boş vaktim olursa belki…

 Jen’den beklediğim kitaplar Cursed ve Dont Look Back iken, Dex’in bunları hala çevirmemiş olması beni üzüyor ⌧.

Son soru ise;

 ☻Konusunu orijinal bulduğunuz bir kitap?

 Mutlu Olmak İsteyen Adam. Net. Bitti. Bunun hakkında uzun uzun yazamam. Çünkü yorum gireceğim bir ara. Ama inanın bana bu kadar mı güzel, bu kadar mı orijinal olur? Gounelle zaten efsane biri. Tanrı Daima Tedbil-i Kıyafet Gezer, okumayanınız varsa, on altı-on yedi yaşlarında mutlaka okuyun…

 




Tag soruları bu kadardı. Okuduğunuz için teşekkür ederim. Yakın zamanda bir kaç tag daha yapabilirim.







9/12/2014

AYNI YILDIZIN ALTINDA - THE FAULT IN OUR STARS


J.GREEN

[ A.B.D EN ÇOK SATANLAR YAZARI –U.S.A BESTSELLER AUTHOR ]
 
 
Dünya çapında en çok okunanların yazarı J.Green’in -sanırım- en çok okunan kitabı; Aynı Yıldızın Altında. 2012’in en iyi romanı seçilmiş bu kitapta, kansere yakalanmış iki gencin, inanılmaz aşkı konu olmuş. Green kitabında çok ama çok basit bir anlatım kullansa da kurgu, kitabı okunur kılan şey. Eğer bu anlatımla başka bir gençlik romanı yazıp kurgusu da iyi olmazsa okunmaz… Okunamaz. Çünkü cidden basit bir anlatım var ki dediğiniz tek şey şu oluyor; “Tanrı aşkına! Bu mudur? Şu güzel aşkı, bu kadar sıradan gösteren nedir? Neden bu kadar basitmişçesine her şey? Olamaz.” Birçoğunuz bunu demedi, çünkü kitap duygusal anlamdan güçlüydü ve bizler ağlarken kitabın ne kadar iyi olup olmadığını sorgulayamıyoruz.
Gelelim karakterlere… Hazel Grace Lancaster; On altı yaşında ölümcül bir kansere sahip ve kaderi çoktan tamamlanmıştı… Annesinin zorla gönderdiği, kelimenin tam anlamıyla İsa’nın Kalbinde, kaderinin tekrar yazılacağını bilmeden, hayatını ciğerlerine nefes pompalayan bir aletle geziyordu. Ve ölümünü beklemekten başka bir şeyi yoktu… Aynı kitap, aynı sıkıcı programlar ve her gün aynı duvarlar… Ta ki hayatına birden giriş yapan Augustus Waters’a kadar.
Yakışıklı, espritüel ve inanılmaz çekici bu çocuğumuz, Hazel’ın kaderinin yeniden yazılmasına neden olur. Amansızca yaşayan Hazel, o destek grubunda, Gus’un korkusunu öğrendikten sonra, ilk defa söz alır! Unutulmaktan korkan bir çocuğa, hiç de yardımcı olmayacak sözler sarf etse de Gus tarafından, toplantıdan sonra, iltifat alacağını düşünmez bile…
 
“Ne var?”
“Yok bir şey.” dedi.
“Bana niye öyle bakıyorsun?”
Augustus, hafifçe tebessüm etti. “Çünkü güzelsin…”
 
Peki, Hazel, öleceğini bile bile birine bağlanabilir mi? Kendisinin el bombası olduğunu düşünürken nasıl olur da Augustus’un hayatını mahvetme hakkını kendinde görebilir? Kader yeniden yazılır, Tanrı, bu iki kanserli gencin yıldızlarını bir araya getirir…
Gus, kendine aşık etmek için her şeyi yaparken, ona aşık olmamak elde bile değildir. Hazel’ın en sevdiği kitabın yazarına ulaşan Gus, yazara bir elektronik posta gönderir. Cevabı geldiğinde ise Hazel’ı arar ve cevabı okumaya başlar. Hazel, Gus’a okuttuğu kitabın yazarından gelen bu cevabın şakadan ibaret olduğunu düşünse de gerçekler ortadadır. Hazel, kendisi için, o âşık olduğu kitabın yazarıyla iletişime geçen Gus’a âşık olur.
 Kitabın başında sonuna kadar bir kahkaha havası hâkim. Bir anda gülüp bir anda ağlatabilen bir kitap olmasına rağmen öyle iyi harmanlanmış ki bu bize absürd gelmiyor. Hatta kitaba ayrı bir tat katıyor. Gus, dilek hakkını, âşık olduğu bir kız için harcarken, Hazel, buna laik olduğunu düşünerek, bir kez daha âşık oluyor. –Spoiler vermeden yazmak zor arkadaşlar. Yoksa bu kadar düz yazmazdım.-
 Birlikte Amsterdam’a gitmeleri gerek! Van Houten’ı görmek için. Fakat gitmelerinden bir hafta önce, Hazel’ın ciğerleri akıl almaz derecede suyla doluyor. Ve hastaneye kaldırılmak zorunda kalıyor. Tanrı, yine oyununu oynarken, Amsterdam’a gitmesine, doktorlar izin vermiyor. Oysa o küçücük sonsuzluğunda, kendisine binlerce sonsuzluk bahşeden Augustus ile oraya gitmekten başka bir isteği yok. Hayatının son günleri olabilir.
 Ve yazar ile o kitabın sonu hakkında konuşmak zorunda. Ayrıca, Gus’un dilek hakkını böylesine bir şey için kaybetmesine izin veremez. Sonuçta dünya bir dilek gerçekleştirme fabrikası değil. Her şeyden sonra, Amsterdam’a gitmenin bir yolunu buldular. Ama gitmelerine değdi mi? Belki Van Houten konusunda sıkıntı yaşamış olsalar da harika bir yemek ve Gus’un tek ayağı olan bakirler grafiğinde, hareket yaşanması ile sonuçlandı! Ve bu ikisi için de en iyisiydi.
 Aşklar, her zaman bir acı tarafından bölünür. Gus, ayağındaki kanserin, tüm vücuduna yayıldığını Hazel’a söylediğinde, büyük bir hayal kırıklığı yaşar. Hayat yine ters köşe yapmıştır.
 Ve Green inanılmaz dramatize yeteneğini işte tam da burada konuşturmuştur. Kitap boyunca kahkahalarımız kesilmezken, bir anda her şeyin alt üst olması okuyucuyu daha da derinden etkiliyor.
 
Kişisel görüşümse arkadaşlar, beni en çok ağlatan kısım Isaac adlı, iki gözü görmeyen bir karakterin, ön-cenaze konuşmasında yaptığı konuşma. “Ama şunu söyleyeyim, geleceğin bilim adamları icat ettikleri robot gözleri denememi istediklerinde onlara defolup gitmelerini söyleyeceğim, onsuz bir dünya görmek istemiyorum.” Burada gözyaşlarımı tutamadım. Ciddi anlamda ağlamaya başladığım kısım budur ki benim için esas olan aşktan öte olan dostluktur.
Green, dostluğu ve aşkı çok iyi yazabilen bir yazar. Bunu diğer kitaplarında da görüyoruz sıkça, Alaska’nın Peşinde’de Miles ile Albay, Kâğıttan Kentler’de Quentin ile Radar ve Ben, İlk Aşk’tan Colin ile Hasan… Hepsi, etkileyici derecede güçlü ilişkilere sahipler…
Kitabın aldığı ödüller;
·       Time dergisi, 2012′nin En İyi Romanı
·       Goodreads, 2012′nin En İyi Genç Yetişkin Kitap Ödülü
·       New York Times’ın En Çok Satanlar Listesinde 1' ncilik
·       Wall Street Journal’ın En Çok Satanlar Listesinde 1' ncilik
·       Amazon’un En Çok Satanlar Listesinde 1' ncilik
·       Indiebound’un En Çok Satanlar Listesinde 1' ncilik
 Aynı Yıldızın Altında, 2014 yılının Haziran ayında uyarlama olarak vizyona girdi. Okuyucusu kadar izleyicisi de çok olan filmde Shailene Woodley, Ansel Elgort başrol oynadı.
Film 16 dalda aday gösterilip bunların yalnızca üçünde başarısız olarak 12sinde başarılı olmuştur. Yine kişisel görüşümse, en iyi kitap-film uyarlamasıydı.







 
Okuduğunuz için teşekkürler. Green’in diğer kitaplarını da yavaş yavaş yayınlayacağım.
 
 
 
 


 

1/26/2014

MELEZ SÖZLEŞMELERİ 5 - AVCI



AVCI - JENNIFER L ARMENTROUT


HEYECANLA BEKLEDİĞİM , BEKLEDİĞİMİZ MELEZ SÖZLEŞMELERİ SERİSİNİN SON KİTABI KARŞIMIZDA DURUYOR.

MELEZ SÖZLEŞMELERİ ;

MELEZ
SAFKAN
TANRI
İKSİR- APOLLYON 
Ve AVCI ile son buluyor.

İlk kitaptan sonra git gide daha bir sürükleyici olan ve eklenen her karakterin sıradışı hikayesi bizi içine çekmekten hiç şüphesiz eğleniyor gibi. Jennifer'ın harika kalemine edilecek kötü bir söz bile yok. Milyonları kendine kilitlemeyi iyi başardı. Yalnızca Melez Sözleşmeleri ile değil eş zamanlı yayınladığı - ki burada çalışkanlığını ve disiplinini görebilirsiniz- LUX serisi ile de baya ilgi topladı yazarımız. Bence bunda aynı zamanda yayıncımız DEX'in de baya etkisi var. O kadar reklam o kadar tanıtım filmleri. Okuyucuya şevk veriyor.

Gelelim kitabımıza. DİKKAT SPOİLER*
APOLLYON'dan
**Apollyon da ipler koptu. Seth ile Alex bir türlü bir araya gelemediler ve Seth henüz Tanrı Katili değil.

**Aiden Alex ilişkisinde güzel şeyler var ama Alex kendini tehlikeye atmasa daha güzel olurdu.

**Ares'in Alex'i dövmesinden sonra gerçekleşen olaylar cidden harikaydı. Olimpos falan.

**Yer Altı Dünyasında karşılaştığımız her şeyin bir sonucu olcakmış gibi geliyo bana.

AVCI

Şu an tüm kitapçılarda var diye biliyorum. Eğer hala elinize geçmediyse

 ÖN OKUMA İÇİN: http://dexkitap.com/avci.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.
Daha okumayan arkadaşlar vardır diye kendi yorumumu geciktiriyorum.


Daha sonra J L ARMENTROUT hakkında bir yazı yazıcam. :)














8/30/2013

MELEZ SÖZLEŞMELERİ 4- APOLLYON


Arkadaşlar merhaba...

Uzun zamandır blog yazamadığım farkındayım. Ama sürekli kitapların içinde zaman geçirdiğim bir işe sahibim. Bu da benim için çok iyi oluyor.

;Her neyse...




Sabırsızlıkla beklediğimiz serinin dördüncü kitabı Apollyon çıktı. Hem de Türkiye de çıkmasını beklemediğimiz ama çıkması için yalvardığımız ara kitap İksir de bu kitabın içinde...

Biliyorum hepiniz bunu duyduğunuzda sevinç çığlıkları atacaksınız.

Alex Uyanışta kendini kaybetmekten ve İksir'e maruz kalmaktan korkmuştu... Peki bunlar oldu mu? Yoksa Aiden, kahramanımız, durumu iyileştirmek için başka bir yol mu buldu??

Evet. Alexsandra İksir'e maruz kaldı.
(İKSİR kısmını Aiden'ın ağzından okuyoruz)

Alex kontrolden çıktı. Hiçbir şey eskisi gibi değil. Ne Aiden'a olan aşkı gün yüzünde ne de Seth' olan öfkesi. Peki her şey eskisi gibi olmazken ya tersi gibi olursa??

İşte bu soruların cevabı İksir kısmından sonra cevaplanıyor.

Aiden Tanrılara savaş açtı. Teoriler ise sarsıntıda. Ve çözüm yüzyıllar önce yok oldu...

Alex her şey karışmadan bir çözüm yolu bulmalı yoksa Seth Tanrı katili olmadan durdurmalı... Yoksa kendisi Tanrı Katili olabilir.

Arkadaşlar ben kitabı aldım. Okumaya başladım cidden iyi bir kitap. Zaten seriye bağlandığınızda kopamazsınız....


Fakat daha önceki blogumda Daimon yani İblis'in 4. kitap olabileceğini söylemiştim. Ama öyle değilmiş. Hatta O kitabın yayınlanıp yayınlanmayacağı belli bile değil. Ama olay gidişine göre hepimiz İblis'in 4. kitap olduğunu ya da Son kitap olabileceğini düşünmüştük.

Ben Armentrout'un sayfasına ( http://www.jenniferarmentrout.com/ ) baktım. Bu sayfada Sentinel adındaki kitabın son kitap olduğu yazılmış. Bunun anlamını bilmiyorum. İblis'in ise yayınmladığı ülkeler üç tane...

İyi okumalar arkadaşlar... :)














6/02/2013

CEHENNEM


CEHENNEM

 

Diz çök kutsallığın yaldızlı mouseion’unda
Ve kulağını yere daya
Dinle suyun şırıltısını

Batık sarayın derinliklerine in,
Orada bekliyor khthonik canavar
Kan kırmızısı sularına gömülmüştür lagünün
Ki yansıtmaz yıldızları…

 

Robert Longdon gözlerini açtığında nerede olduğunu anlayamaz. Burası bir hastane odası gibi kokmaktadır ve nitekim de öyledir. Ne olduğunu, neden orada olduğunu, kendisini kimin getirdiğini ve aklındaki dolusuyla sorunun cevabını bilmemektedir.
Bildiği tek şey hafızasını kaybettiğidir.
Ve sürekli gördüğü kâbuslarına karışan gümüş saçlı güzel kadın…
Hastane odasında tanıştığı genç Doktor Sienna Brooks, ona olanları anlatmadan önce başına gelen bir olayla sarsılır. Hastane odasını basana kirpi saçlı kadın Longdon’ı öldürmek istememektedir.
Ve işte kaçış burada başlar.
Daha sonra İtalyan polisi ve askeri polis peşlerine düşer.
Ceketinin cebinden çıkan ilginç şeyde Dante’nin İlahi Komedya’sına çıkar. Dante’nin Cehennem’ini karıştırmaya başladıkça giz daha da açığa çıkar.


5/08/2013

GÖÇEBE



Arkadaşlar merhaba. :)

Mayıs ayı boyunca hiç yazamadım, özür dilerim. İnternetle ilgili bazı problemlerim vardı da.

Her neyse ben bu süre boyunca GÖÇEBE'yi bitirdim. Biliyorum bu kitabın yorumları için çıldıranlar var. :) Hemen anlatmaya başlayacağım.

 Göçebe, Alacakaranlık Serisi'nin yazarı Stephenie Meyer'ın kaleminden. Bunu duyanlar bu kitabı daha çok okumak isteyecekler. Bende çünkü aynen böyle oldu. Dedim ki,  Meyer kitap yazar da ben okumaz mıyım?
 Sonra gidip hemen aldım.

  Hikayeye giriyorum artık.
 
  Arkadaşlar kitabın başında 3. kişili anlatım var eğer onu görüp de almaktan vazgeçerseniz yanılırsınız. İlk bir kaç sayfa öyle gçiyor sonra kitap 1. kişiliye dönüyor ve anlatan bahsettiğim ruh. Bir yanlış anlaşılma olmasın.

  Şimdi, zaman bizim bildiğimiz zaman değil. Dünya artık insanların değil, insanların bedenlerine konulan ruhlarındır. Bu ruhlar her zaman insanların tam tersi olmuşlardır. Kötümser değil iyimser, savaşcıl değil barışcıl...
 
   Ruhlar gezegen gezegen gezer ve ya kendi gezegenlerinde yaşarlar. ( Bunu kitapda daha ayrıntılı bir şekilde göreceksiniz.)
  
   Yeni bir bedene alışmaya çalışan bir ruh ve bu beden de onunla konuşan beden sahibi, Melanie. Bu ruh, Melanie'nin vücuduna yerleştirilir. Ve Melanie, ruha direnç gösterir. Sürekli ruhu yıkmaya çalışır. Ama bedeni yöneten ruhtur kararları o verir.

   Ruh, kendine Göçebe adını koyar. Bu adı koymasının sebebi Dünya gezegeni ile birlikte toplam dokuz gezegen gezmiş olmasıdır. O yüzden kendine Göçebe adını koymuştur.

   Göçebe, Melanie ile yaşamaya yavaş yavaş alışmaya başlar. Ama onu zorlayan şey sürekli karşısına çıkan Melanie'nin anılarıdır. Bu anılar onu bir sona götürecektir ama bu son belli değildir. Melanie'nin anılarında sürekli o yakışıklı, sevecen ve ona aşık olduğu adam; bir yandan da sevimli, küçük ve narin kardeşi vardır. Göçebe, bu anılara artık alışır. Çünkü her zaman görür ve bu iki insana alışır.
  Bu anılara bağlılığı onu, aynı Melanie gibi o adama aşık eder ve o küçük çocuğa sevgi besler. Kendisini onlara bağlar. Ve bunlar onu kaçınılmaz bir ölüme sürükler. Arizona, Tucson'da bir yolculuğa çıkar. Kendisini ıssız, sessiz ve aşırı sıcak bir çölde bulur. Melanie onu buraya getirmiştir.
 
  Göçebe, beden sahibinin sözleri dinlmiştir. Ona itaat etmiştir. Normalde bu olmaması gereken bir şeydir. Ama Melanie'nin ailesini kendi ailesi gibi görüp, ruhların arasından ayrılmıştır. Bir ruh asla yalnız olmaz. Ama Göçebe, bu çölde tek başına bir ruhtur.

   Hikaye devam ederken Melanie, hâlâ Göçebeye bazı şeyler gösteriri. Bazı şekiller. Bu şekillerin ne anlama geldiğini öğrenir. Bu bir haritadır ve onu bir yere götürmeyi amaçlar; Ailesine.

   Ama artık gücü kalmamıştır. Kaç gündür çölde olduğunu bilmez. Sürekli yanlış yöne giderler, sürekli hata yaparlar. Artık onlar için ölüm zamanı gelmiştir. Zaten suları da kalmamıştı. Yiyecekleri bitmişti.
  Derken bir adam onu bulur. Bu bir insandır. Melanie haklı çıkmıştır. Onu hâlâ bekleyen insalar olduğunu biliyordur. Bu adamın Jeb olduğunu söyler, Melanie ona. İyi biri olduğunu.
 
   Jeb, onları insanlarla dolu bir yere götürür. Ve hikaye bitti dediğiniz anda başlar. :)
 
   İyi okumalar.

   Arkadaşlar kitabın filmi çıktı. İzlemek isteyenler TAVSİYE bölümünü okuyup da karar versinler. :)

  Okuduğunuz için teşekkürler. :)

  
 





4/28/2013

HALO SERİSİ



MERHABAA:)

Epeydir yazamıyordum. Özür dilerim.

Bu gün sizlere Nutuk'u anlatmak isterim. Şaka, şaka! Zaten hiç okuyamadım. Daha Otuz ikide mi otuz üçte miyim neyim bilmiyorum.

Her neyse gelelim ana konuya. Hangi kitabı anlatacağımı bilemediğim için rastgele bir seçim yaptım ve Hale çıktı. :) İyi bir rastgele seçimdi bence. Bu kitabı bana bir arkadaşım vermişti. Kendisi beğenmemişti ama ben çok beğendim. Gayet güzel bir hikaye.

Kitap bir tiyatro oyunundan çıkarılan bir parçayla başlıyor denilebilir.

Ey parlak melek, konuş yine!
Sen, göz kamaştıran bir parlaklık veriyorsun geceye;
Cennetin kanatlı ulağısın başımın üstünde,
Tıpkı ölümlülerinin hayretle açılan gözlerinde gördüğüm gibi.
Tembel bulutlara binip uçarken o havanın kucağında,
Onu seyreden insanlar gibi hayranlıkla,
Öylece bakıyorum sana.
                             -William Shakespeare, Romeo ve Juliet.

Hale, Yeryüzne inişle başlıyor. kitap birinci kişi ağzından. Bethany anlatıyor.

Gabriel, Ivy ve Bethany yeryüzüne gönderilen üç melek. Karanlık güçlere karşı koymak zorundalar. Yani görevleri bu; Kötülüklere temizle. Evlerinde sakin bir yaşam sürerler, kiliseye gidip insanları dine çağırırlar. Ivy kilise ile tek başına ilgilenmeyi ister ve daha çok iyilik yapabilmek için dağılmalılardır. Gabriel ise Bryce Hamilton'da öğretmenliğe başlamıştır. Ve Bethany de onunla birlikte o okula gitmiştir. Ama öğretmen olarak değil. Bir öğrenci olrak.
Her şey yolunda gidiyor dibi gözükmekteyken Bethany'nin okul kaptanı olan Xavier'a olan tutkusu açığa çıkar. Bir insanın onların cennetten gönderilen birer melek olduğunu öğrenmesi an meselsidir. Ve öyle de olur.
 (Arkadaşlar, Bethany'nin Xavier' e ne olduğunu açıkladığı kısım harikaaa. :) Ama orayı anlatmayacağım. Çünkü heyecanı kaçar. Şimdi daha büyük bir istekle okursunuz kitabı. :) )

Xavier her şeyi öğrenir. Aslında bu ilişki Gabe tarafından onaylanmamaktadır. Çünkü o, varlıklarının bilinmesini istememektedir. Bethany ve Xavier aşklarını yaşarlarken kasabaya yeni biri gelir. Bu genç adam -kitap kapağında da yazdığı gibi- çekici, baştan çıkarıcı ve tehlikelidir.

Ve en kötüsü de, bu genç adam Bethany'nin peşindedir.

İşte birinci kitap böyle geçer. Ben çok ama çok sade anlattım. Çok güzel cidden.


Hades Türkiye'de çıktı arkadaşlar ama ben daha alamadım ne yazık ki. Zaten kitap kapağı da çok hoşuma gitmemişti. Çok farklı bir kapak. Ama almak istiyorum. Bir de yurt dışında çıkmış olan bir kitap daha var. O da Heaven. Daha Türkiye'ye gelmedi. Umarım en yakın zamanda gelir...

Eğer alırsam Hades'i mutlaka buraya eklerim. :)

Okuduğunuz için teşekkür ederim. :)


























 

4/24/2013

LUX SERİSİ


 
ONİKS
 
Arkadaşlarr. Lux Serisi Oniks Çıktı.
 
 
Bu süper bir haber. Bana da dün bir arkadaşım haber verdi. Ona burdan çok çok teşekkür ediyorum.
 
Her neyse konuya geçelim. Ben hemen bir D&R mağazasına gittim ve kitabı inceledim. Almaya karar verdim ama yanımda nakit yoktu. Ama internet üzerinde sipariş vereceğim en yakın zamanda. Ve elime kitap elime geçer geçmez hemen yazarım.
 
Lux Serisi'nin takipçilerine duyurulur. Kitap harika. Yani okuduğum kadarıyla. İlk bölümünü okudum. Süper. eğer imkanınız varsa şimdi olduğunuz yerden ayrılın ve bir mağazaya gidip alın derim. 















4/22/2013

ŞAHANE HATALAR



Merhaba. Bugün ilk olarak Şahane Hatalar'ı özetlemek istedim. Çünkü gerçekten yorucu bir gündü ve eğlenmek amaçlı bu kitabı okumak çok iyi olurdu.
Her neyse.

ŞAHANE HATALAR

Kitap 638 sayfa. Hayır hayır hayır! Bu sizi korkutmasın. Çünkü bu kitap sıradan bir kitaptan çok farklı. Hatırlatalım bir kadınsınız. Aynı olan tek yanı; Kitabı okumaya normal bir kitap gibi ilk sayfadan başlamanız. Diğer hiç bir şey aynı değil. İlk bölümün sonunfa yol ayrımı var;

Üniversiteye gitmeye karar verirseniz, 2. bölüme gidiniz.
                                                                            (sayfa.9)
   Yolculuğa çıkmaya karar verirseniz, 3. bölüme gidiniz.
                                                                         (sayfa. 11)  

Siz bu iki seçenekten birini seçip diğer bölüme geçiyorsunuz. Seçtiğiniz yollar doğrultusunda bir hayatınız olacağını asla unutmayın. Ne zaman ne olacağını tahmin bile edemezsiniz. İyilikler her zaman ödüllendirilmiyor ve kötülükler de her zaman cezalandırılmıyor.

Kitabı istediğiniz kadar okuyabilirsiniz. Sürekli baştan başlayabilirsiniz. Çünkü her seferinde farklı birer hayat sürüyorsunuz. Unutmayın kimse size gerçek hayatta böyle bir seçenek sunmuyor. Tadına varana kadar okuyun.



 ŞAHANE HATALAR- TALİH KUŞU

Kitap 632 sayfa. Aynı şekilde bu kitapta da korkmanızı gerektirecek bir durum yok. Yine kadınsınız. Birinci kitapta da olduğu gibi ilk gelen bölümle devam ediyorsunuz.

Ben fazla beğenmedim çünkü; Siz milyardersiniz ve etrafınızda dolusuyla insan var. Bildireyim ki bu insanların hepsi PARA için yanınızdalar. Bu yüzden çok sıkıcı geçti.


ŞAHANE HATALAR- BİRA KADIN VE ŞAHANE HATALAR

Kitap 432 sayfa. Dediğimiz gibi bu da diğer kitaplara çok benziyor. Fark bir: Yazarı Sahwn Harris. Fark iki: Erkeksiniz. Fark üç: Çok fazla seçeneğiniz var.

İlk başta bir erkek çıktığı için çok sevinmiştim. Ama sonra sevincim kursağımda kaldı. Çünkü önümüzde çok fazla yol ayrımı var. Bu da eğlencesini kaçırıyor.

ŞAHANE HATALAR- CUMARTESİ

Veeee, Son kitap (Umarım Sondur) şöyle bir tanıtım yazısına sahip:
Kitap 432 sayfa yazarlar farklı.

Serinin dördüncü kitabında vitesi yükseltiyoruz.
Cumartesi gecesi atesi tutusturuyor. Barlar seksi kadınlarla, bas döndüren erkeklerle dolu.
Eski sevgilin pusuda, en yakın arkadasın büyük bir sır saklıyor, herkesin gözü birbirinin üzerinde.
Cumartesi geceni nasıl tamamlayacagın ise tamamen sana ve yapacagın seçimlere baglı.
Sürprizler adrenalini son raddeye çıkarıyor, sahane hatalar unutulmaz sonlarla dügümleniyor.
Çözebilir misin?


Arkadaşlar ben sadece ilk kitabı beğendiğimi bir kez daha hatırlatayım. Daha sonra hiç kimse Heather McElhatton'ın yerini dolduramadı. Ama sizin seçiminiz.

Hayat ŞAHANE HATALAR'a giden bir oda dolusu kapı. Hangisini seçeceğinize siz karar verin. Ama unutmayın ki iyilikler her zaman ödüllendirilmiyor ve kötülükler cezalandırılmıyor.
Bol şans.








Şimdilik bu kitaplar hakkında bu kadar bilgi verebilirim.

Arkadaşlar iyi okumalar.
















4/19/2013

HER KALP KENDİ ŞARKISINI SÖYLER


HER KALP KENDİ ŞARKISINI SÖYLER

 
 
Merhaba arkadaşlar. Bu gün Her Kalp Kendi Şarkısını söyler ile devam edeceğiz.
Bu kitabı okumaya başladığımda epey sıkıldım. Her hangi bir heyecan yoktu. Göze fantastik gözükmüyordu ki öyle zaten ama okunması gerektiğini düşünüyorum. Her neyse Julia adlı bir gencin babasının arkasında bıraktığı bir mektubun peşine düşmesini anlatıyor. En sonunda kendini bulduğu yer Kalaw'dır. Kalaw'da yaşlı biri ile karşılaşır. Bu adam babasını Julia'dan daha iyi tanımaktadır. Adam, Julia'ya babasının hikayesini anlatmaya başlar. Julia başlarda adamı fazla önemsememektedir. Ama uzun bir süre geçtikten sonra derinleşen hikaye Julia'yı inanmaya teşvik eder.
Babasının Kalawlı bir kıza olan aşkını duydukça şaşırmaya devam eder. Babasının görme engelli olduğunu, Rangoon'da uzun bir süre eğitim hayatı gördüğünü öğrenir.
Adamın hikayesi sona yaklaştıkça Julia'da babasına bir adım daha yaklaşır.
 
Arkadaşlar kısaca hikaye bu ama şunu söylemeliyim ki başta sıkıldım, bir yere geldikten sonra sarıyor kendine kitap.  Bu kitaba başladım  bir kenara attım, sonra devam ettim. Ve bir gecede bitirdim. Düşünün artık ne kadar derin.
Hikaye bazen ağlatır, fazla güldürmez. Dram sevenlerin ideali.
 
 
...